BASIN AÇIKLAMASI '17 NİSAN DÜNYA HEMOFİLİ GÜNÜ'

Prof. Dr. Ahmet Muzaffer Demir

Trakya Üniv. Tıp Fakültesi İç Hastalıkları AD Hematoloji Bilim Dalı Başkanı

Türk Hematoloji Derneği Genel Sekreteri ve Hemofili Bilimsel Alt Komitesi Başkanı

Tromboz, Hemostaz ve Anjioloji Derneği Başkanı

 

Her yıl 17 Nisan’da hemofili hastalığına dikkat çekmek için dünya genelinde ve ülkemizde belirli aktiviteler yapılmaktadır. Hastaların, toplumun ve sağlık otoriterlerinin bu hastalık hakkındaki farkındalığını arttırmak ve bilgilendirme yapmak için pek çok sosyal ve bilimsel etkinlik düzenlenmektedir. Bu amaçla Trakya Üniversitesi olarak “Dünya Hemofili Günü” için bir bilimsel bilgilendirme toplantısı düzenlenmiştir.  

1.       Hemofili Nedir?

Kanamaya yatkınlığı olan-kanamaya yol açan hastalıklara verilen genel bir tanımlamadır. Daha doğru tanımlama ile aynı yaş ve cinsteki sağlıklı nüfusa göre daha kolay kanama atakları geçiren olgulara verilen isimdir.

2.       Hemofilisi olan hastalarda neden kanama olur?

Vücudumuzda bazı özel kan hücrelerinin ve kan proteinlerinin etkileşmesi ile aşırı kanama olmasını engelleyen bir sistem vardır. Buna hemostaz denir. Gerek hücresel eksiklik/bozukluklar ve gerekse pıhtılaşmada rol oynayan proteinlerin (faktörlerin) eksiklik/bozukluklarına bağlı kanama atakları ortaya çıkar.

3.       Kanamaların şiddeti ne ile ilişkilidir?

Kanamaların şiddeti hücre/pıhtılaşma proteinlerinin eksikliliğinin derecesine bağlı olarak değişir. Pıhtılaşma faktörü ne kadar az ise, kanama atakları da o kadar şiddetlidir. Şiddetli-ağır olgularda her hangi bir uyarı/travma olmadan kanamalar kendiliğinden oluşabilir. Daha hafif olgularda ise cerrahi girişimden veya travmadan sonra ortaya çıkar.

4.       Kanama atakları nerelerde olur?

Deri, mukoza, kas ve eklem içi kanamaları veya sindirim sistemi, üriner sistem kanamaları da görülebilir. Pıhtılaşma faktör eksikliklerinin ana klinik bulguları eklem ve/veya kas içi kanamadır. Trombosit diye bilinen kan pulcuklarının azalmasında ve özel bir kanama hastalığı olan Von Willebrand Hastalığında ise daha çok deri ve mukoza kanamaları görülür.

5.       Hemofilinin farklı tipleri var mıdır?

Pıhtılaşama sisteminde görev alan pek çok faktör (protein) vardır. Bu faktörler Romen rakamına göre isimlendirilirler. Bu faktörlerden biri veya nadiren birden fazlası eksik olduğunda kanamaya yatkınlık oluşur. Bu faktörlerin eksikliklerine göre hemofilinin alt tipleri tanımlanmıştır. Örneğin Faktör VIII eksikliği Hemofili A ve Faktör IX eksikliği ise Hemofili B olarak tanımlanmıştır. Diğer faktör eksiklikleri nadir görüldüğünden faktörün ismine göre tanımlama yapılmaktadır.

 6.       Hemofili A ve B kalıtsal bir hastalık mıdır?

Hemofili A ve B’nin sık olarak görülen tipleri kalıtsal olanlardır. Nadiren daha önce kanama atağı geçirmemiş erişkin yaşta Hemofili A veya B tanısı konulmuş kişiler vardır. Bunlara edinsel Hemofili A veya B denir ve toplumda görülme sıklıkları yaklaşık milyonda birdir.

Bugün konuşulan ve en iyi bilinen hemofili A ve B alt tipleri kalıtsal olandır. Hemofili 10.000 doğumda bir veya 5000 erkek doğumunda bir görülen bir hastalıktır. Dünyada görülme sıklığı coğrafik dağılıma veya ırklara göre değişim göstermemektedir. Hemofili olguların %85’i A, %15’i ise B’dir.

7.       Hemofili A ve B’nin genetik geçiş özelliği nasıldır?

Faktör VIII ve IX proteininin geni X kromozomu üzerinde yer alır. Bu genler üzerindeki değişmeler (kopmalar, nokta değişimleri gibi) faktör yapımını azalttığından kanda düzeyleri düşük olmaktadır. Düzey düşüklüğüne bağlı olarak yeterince pıhtı oluşmadığından kanamalar görülmektedir. Faktör düzeyi ne kadar düşükse kanama atakları hem kendiliğinden olmakta hem de daha zor durmaktadır.

Erkeklerde cinsiyet kromozomu olarak XY, kadınlarda ise XX kromozomu vardır. Bu bir X kromozom hastalığı olduğundan erkeler hasta kadınlar ise, tek kromozom etkilendiğinden hasta olmayıp taşıyıcı olmaktadırlar. Kadınlarda her iki X kromozomunun hasta olması yaşamla kabil değildir. Bu nedenle Hemofili A ve B erkek hastalığı olup, taşıyıcı olan anneler tarafından erkek çocuklara geçirilmektedir.

8.       Kimlerde hemofilide şüphenilmelidir?

Anne tarafında kanama hastalığı olan kişiler veya hemofili tanısı olan ailelerde mutlaka kadınların hemofili taşıyıcısı olup olmadığına bakılmalıdır.

Cerrahi girişim veya travma sonrasında kanaması durmayan kişilere bakılmalıdır.

Sünnet ve diş çekimi sonrası kanaması olan kişiler hemofili konusunda sorgulanmalıdır.

Bebeğin doğum sırasında kanaması varsa veya emekle döneminde eklem içi kanamasının olması, cildinde morarmalarının olması sık görülen durumlardır.

9.       Nasıl tanı konulur?

Şüphelenilen olguların kanama açısından mutlaka bireysel ve aile öyküsünün alınması gerekir. Öykü almak her hastalıkta olduğu gibi hemofilide de oldukça önemlidir. Şüphelenilen olgularda, hemen hemen her yerde yapılabilen kan pıhtılaşma testleri ve faktör düzeylerinin tayinine göre teşhis kesinleştirilebilir. Tanısal işlemler kolay olup, genellikle yanlış teşhis olmaz.

Tanı konması zor olan kanama hastalıklarının başında von Willebrand hastalığı gelmektedir. Toplumda yaklaşık %1 sıklıkta görülen kanama hastalığında tanısal işlemler zor olduğundan tansı gözden kaçmakta ve hasta olarak az görülmektedir.  Yani tanı konulamamaktadır.

10.   Hemofilinin tedavisinin yeterince yapılamamasının sakıncaları nelerdir?

Kas ve eklem içi kanamaların sık görülmesi okul gidememe ve iş-güç kaybına yol açmaktadır. Kanama atakları hemofilinin ağırlığına ve fiziksel aktiviteye bağlı olarak ortaya çıkmakta, yılda ortalama 20-30 kez olabilmektedir. Tekrarlayan kanama atakları kalıcı eklem hasarları oluşturmak ve fiziksel engel yaratmaktadır. Hemofililerde görülen eklem hasarlarına hemofilik artropati denilmektedir. Kalıcı eklem hasarları ileriki dönemlerde cerrahi-radyoaktif girişimlere ihtiyaç göstermekte, hatta eklem protezi uygulanabilmektedir. Kafaiçine, vücut boşluklarına veya solunum yollarında olan kanamalar ise yaşamı tehlikeye sokmakta hasta kanamadan kaybedilebilmektedir.

Klinik tablodan da anlaşılabildiği gibi hastanın takip işlemleri sadece kan hastalıkları uzmanının gözetimi ile olamamaktadır. Fizik Tedavi ve Rehabilistasyon, ortopedi, klinik psikoloji, psikiyatri ve nükleer tıp uzmanlarının bir arada olduğu bir kurul tarafından izlenmelidir.

11.   Tedavi nasıl yapılmalıdır?

Hemofili A ve B genetik hastalık olduğundan asıl tedavisinin bozuk olan genin yerine sağlam genin yerleştirilmesi ile olmalıdır. Ancak günümüze kadar, özellikle hemofili B için umut verici gelişmeler olmasına rağmen, hala tedavi aşamasına gelinememiştir.

Eksik olan faktörün yerine koyulması ile tedavi yapılmaktadır. Tedavi iki başlık altında değerlendirilmektedir.

a)      Kanadıkça tedavi: Kanaması olan hastaya vücut ağırlığına ve eksiklik düzeyine göre hesaplama yapılarak eksik faktör verilmektedir.

b)      Kanama olmadan koruma amaçlı (profilaksi) tedavi: Haftanın belirli günleri vücut ağırlığına göre belirli dozlarda faktör verilmesi yöntemidir.

Kanama tedavisi aciliyeti nedeniyle hemen başlanmalıdır. Erişkin ve pediatrik kan hastalıkları uzmanları eğer il sınırları içinde mevcut değilse bu konuda eğitimli dâhiliye veya pediatri uzmanları tedavileri yapabilmektedirler.

Verilen bilgilerden de anlaşılabildiği gibi hemofili hastalarında yaşam kalitesi oldukça önemli olup, eklem hasarları oluşmadan (kanama olmadan) koruyucu tedavi yapmak gerekmektedir. Dünyada ve ülkemizde özellikle çocuk hemofili hastalarında koruyucu tedavi artık altın standart olarak kabul edilmekte ve hemen hemen her hastaya uygulanabilmektedir. Ancak erişkin hastalarda hala uygulamada sorunlar olmakta sadece bir kısım hasta koruyucu tedavi alabilmektedir.

12.   Faktörler nasıl elde edilir?

Faktörler iki ana yolla elde edilirler. Birincisi, geçmişten bu yana günümüzde de elde edilen ana yöntem insan kanından ilgili faktörü ayrıştırıp ilaç haline getirilerek elde edilmesidir.  Yani ana kaynak insan kanıdır. Bu nedenle kanın tümünü kullanmak yerine ayrıştırarak kullanmak kaynak israfını önleyecektir. İkinci yöntem ise, ileri biyoteknoloji yöntemlerini kullanarak rekombinant DNA teknolojisi ile faktörlerin elde edilmesidir.

Her iki yöntemle elde edilen faktörler ülkemizde mevcut olup, hastalarımız kullanmaktadır.

Kan ve kan ürünü olmayan farmakolojik yöntemle elde edilmiş bazı ilaçlarda kanamayı durdurmaya yardımcı olmak için kullanılmaktadır.

Büyük kan bankalarında bulunan taze dondurulmuş plazma ve kriyopresipitat denilen kan ürünleri de acil tedavilerde kullanılabilmesine rağmen, günümüzde faktör tedavisi daha ön plandadır. Taze dondurulmuş plazma ve kriyopresipitatın bulaşıcı hastalıklar açısından riskleri fazla olduğundan öncellikli olarak kullanmamak gerekir.

13.   Faktör tedavilerinin yan etkileri nelerdir?

Tedavi yan etkilerini iki başlık altında değerlendirmek gerekir.

a)      Kullanılan faktöre karşı inhibitör gelişimi: Vücutta olmayan bir protein ilaç olarak verildiğinde vücut bunu yabancı protein olarak algılar ve ona kaşı bir antikor meydana getirir. Bu antikora inhibitör adı verilir ve verilen faktörün etkisini ortadan kaldırır. Bu nedenle kanama sırasında verilen faktör etki etmeyeceğinden kanama durmamaktadır. İnhibitör görülme sıklığı Hemofili A ve B’ye göre değişmekle beraber ortalama %10-30 arasında görülmektedir. Bu grup hastalarda faktör tedavisi yerine yine kandan veya rekombinant yöntemle elde edilmiş farklı ilaçlar (baypas edici ilaçlar) kullanılmaktadır.

b)      Özellikle kan ve kan ürünü kullanıldığında kandan bulaşabilen hepatit virüsleri (hepatit B ve C gibi), AIDS virüsü veya tanımlayamadığımız diğer virüsler bulaşabilir. Ancak ilaç olarak hazırlanmış faktörlerde virüs bulaşını engellemek için çeşitli yöntemler kullanılmaktadır. Bu yöntemler kullanıldıktan sonra hiçbir virüs bulaşı gösterilememiştir.

Bu nedenlerle hemofili hastalarına imkân olduğunca ilaç olarak hazırlanmış faktör tedavisi yapmak gerekmektedir.

Hepatit B ve A bulaşı olmasın diye hastalarımız aşılanmaktadır. Ancak hepatit C aşısı olmadığı için hemofili hastalarında hepatit C hala büyük sorun oluşturmaktadır.

14.   Ülkemizde ne kadar hemofili hastası vardır?

Kalıtsal kan hastalıkları bildirimi zorunlu hastalıklardır. Hemofili hastalarına ilaç yazılabilmesi için Bakanlığımızın bir özel karne-reçete uygulaması vardır. Tanı konulan hasta Sağlık İl Müdürlüklerine bildirilmekte ve Müdürlükler bu hastaları kayda alıp özel reçete-karne vermektedir. Bu nedenle ülkemizde sadece kayıtlı olan hemofili hastalarının sayısı bilinmektedir. Hafif veya orta şiddetteki hastalarda kanama olasılığı az olduğundan bildirimi yapılmamış hastalarda olabilmektedir. Ülkemizde yaklaşık 4000 civarında hemofili hastası vardır.

15.   Hemofili sadece çocukluk dönemi hastalığı mıdır?

Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizdeki hemofili hastaların bakım kalitesi yükseldiğinden hemofili hastalarımızda ileri yaşlara gelebilmektedirler. Nitekim mevcut hemofili hastalarımızın yaklaşık %18’i 40 yaşından büyüktür.

Çocukluk döneminde eklem kanamasından korumak ve yaşam kalitesini-topluma uyumu arttırmak en önemli hedefler olmaktadır. Erişkin çağda ise bu hedefler yanında eşlik eden hastalık sıklığı arttığından bunlara yönelik önlem almak gerekir. Hipertansiyon, diyabet ve kalp hastalıkları gibi durumlar hemofili hastalarının takiplerinde sorun yaratmaktadır. Erişkin yaşta en önemli sorun topluma uyumu sağlamakla birlikte çocukluk döneminde olmayan (iş bulma, ortaya çıkan ek sağlık sorunları gibi) diğer sorunlarla uğraşmak gerekmektedir.  

Erişkin hemofili hastalarının bu konuda deneyimli merkezlerde izlenmesi gerekmektedir. Ayrıca erişkin yaşta yaşam kalitesi daha önemli olduğundan olanağı olan tüm hastaların profilaksi (koruyucu) tedavisine alınması uygun olur. 

Ek Dosyalar
Bu içerik 16.04.2014 tarihinde yayınlandı ve toplam 2685 kez okundu.